Enerjimizi düşüren şeylere karşı ne yapabiliriz?

En çok duyduğumuz, en çok konuştuğumuz sorulardan biri değil mi: "Etrafımızda bizi sürekli tetikleyen ve enerjimizi düşüren şeyler varken nasıl daha pozitif bakabiliriz?"

Sabah çok keyifli kalkıyoruz, akşam karar almışız "artık daha pozitif olucam, hayata daha olumlu bakıcam". Sonra elimize telefonu alıyoruz, facebook'a bakıyoruz veya iş maillerine, ve "bummmm!", çizgi filmlerdeki toz bulutuna dönen karakterler gibi pozitiflik elimizden kayıp gidiyor.

Veya haydi bu alışkanlığımız yok, o zaman ne güzel biraz daha motivasyonu korumak mümkün;) Bu seferde aynı evi paylaştığımız ailemiz, eşimiz, çocuğumuz veya ev arkadaşımız birşey dedi; belki "yapamadığımız" birşeyi hatırlattı veya tam da "kendimi değiştiricem" dediğimiz noktadan vurdu ve "yine böyle böyle yapıyorsun deği mi?" dedi. "Hoooop", döndük eski keyifsiz versiyonumuza.

Telefondan etkilenmediniz, eşiniz ile herşey süper gitti ve işe vardınız. Karşınızda, 2 gün önce toplantıda canınızı sıkan iş arkadaşınız veya patronunuz. Onu görünce yine o zaman hissettiğiniz duygular tetiklendi, yine başaramamış, özgüveni kırılmış, veya kızgın hissettiniz.

Peki bu durumda ne yapabiliriz?

Dr. Wayne Dyer'ın mesajını hatırlayabiliriz: "Dışarıda olanları kontrol edemem ama içeride neler hissettiğimi kontrol edebilirim." 

Hepimiz öyle ya da böyle biliyoruz daha keyifli olduğumuzda herşeyin daha kolay olduğunu, daha pozitif baktığımızda daha olumlu olaylar yaşadığımızı!

Ama yapamıyoruz:)

Daha doğrusu yapmak için başlarda biraz çaba sarf etmemiz gerekiyor ki, kişisel gelişim dediğimiz şey de işte bu noktada devreye giriyor.

Çünkü motivasyon yani "bizi ileriye doğru adım atmamız için destekleyen, ümitlendiren ve güç veren etki" ya dışarıdan gelir ya da içeriden! Ve hayat sadece dışarıdan motivasyon bekleyerek geçirilecek kadar değersiz değil;)

Bu noktada bir parantez açarak kısaca neden aklımıza hemen olumsuzun geldiğini açıklamak istiyorum, böylelikle gerçekle ilüzyon arasındaki farkı hatırlamamıza yardımcı olması için;)

İnsan fizyolojisi, survival yani yaşamaya devam edebilme mekanizması ile çalışıyor. Amigdala denen, küçük badem şeklindeki parça bizi sürekli olarak tehlike çıkabileceğine dair uyarıyor. Bir ormanda olduğunuzu hayal edin. İki ihtimal var diye görüyor.

1- "Tehlike yok" diye düşünürüm, ve bir kaplan saldırısı olabilir

2- Her an kaplan saldırabilir diye düşünürüm, ve kaplan saldırmaz

İlk ihtimalin sonucu daha ağır olacak düşüncesi ile "2." şıkkı seçerek bizi sürekli potansiyel tehlike ve önlem alma, eksikleri fark etme üzerine yönetmeye çalışan bir sistemimiz var:)

Bu noktada bize düşen ve fark etmemiz gereken ise, eğer Afrika'da bir ormandaysak veya Miami'de timsahlarının cirit attığı bir yerdeysek "Evett mükemmel, iyiki de bizi uyarıyor" demeliyiz fakat Göztepe Parkındaysak tehlike beklememesi gerektiği ona biz göstermeliyiz.

Şimdi paragrafı kapatarak kaldığımız yere geri dönelim.

Peki, bizi sürekli tetikleyen, gördüğümüz anda modumuzun düşmesine neden olan bu "uyaranlara" karşı ne yapabiliriz?

1. Adım: Fark etmek

Öncelikle "neden" sabah gayet keyfiniz yerindeyken modunuzun bir anda düştüğünü fark edin. Ne oldu? Kiminle karşılaştınız? Ne gördünüz? Ne duydunuz? 

2. Adım: Yazmak ve karar vermek

Hemen bunu not alın. Yani şahit olun! Bu sizi olayın bir parçası yapmaktan çıkarıp, benzer döngüye girmekten kurtaracak. Kurban olmak yerine bir seçim yapıyorsunuz, kendi gücünüzü fark edin. Ve seçim yapın, sizi tetikleyen şey sizin gücünüzü alamaz, çok daha fazlasısınız ve değiştiriyorsunuz!

3. Adım: Çapalamak

Size müthiş keyif veren bir resim, bir müzik, bir söz, özellikle görsel bir obje bulun. Ve o tetikleyen şeyi her gördüğünüzde o objeye bakın! Bunu sürekli yapın. 30 günün sonunda yaşadığınız değişime inanamayacaksınız:)

Daha Koray ile tanışmadığım dönemlerdi...

Kişisel Gelişim ile ilgiliyim;) Ev, iş, ilişki, para, ne ise hedeflerim, kendi üzerimde çalışıyordum. 

Yaptığım işi seviyordum, fakat bir proje vardı ki!!! Projeyi duyduğum anda veya onunla ilgili bir mail geldiği anda ben de tam bir enerji değişimi oluyordu.

Ego zihnimin konuşmalarını hatırlıyorum "Birşey değişmiyor", "Yine aynı şeyler", "Nasıl olacak ki", "Ufff", "Pufff"...

Bu sesler zihnimde yankılandığı anda haliyle enerjim düşüyordu ve daha fazla direnç oluşmaya başlıyordu. 

Daha keyifli rahat huzurlu olmak istiyordum ama yeterki bu proje olmasa!! :)

Fakat tabiki hayat böyle işlemiyor;)

Sonra kurbanlıktan çıkmaya karar verdim!

Hatırladım: "Direnç gösterdiğimiz şey güçlenir;)"

İşyeri çekmecemi açtım, ne aradığımı bilmiyordum, sadece o seçimi yapmıştım artık bir proje benim enerjimi yönetmeyecekti:)

Ve önüme bir arkadaşımın Amerika'dan getirdiği kartpostal çıktı.  O zamanlar Amerika'ya tatile gelmek bir hayaldi sadece:) Çok klasik bir New York kartpostalı.

"İşte bu!" dedim, ve onu bilgisayarımın yanına kolayca görebileceğim bir noktaya koydum. Artık kontrol bendeydi:)

Sonrasında, her tetiklendiğimde o resme bakıyordum, ve galiba bu uygulamaya geçtikten 20 gün sonra artık o projenin adı geçtiğinde duymuyordum bile, hatta üzerine çalışmam gerektiğinde de , benim için diğer işlerden bir farkı kalmamıştı;)

Bir süre sonra o kartpostala bakmak artık benim için bir ritüel olmuştu:) Onu ne için oraya koyduğumu bile unutmuştum:) Hayal ediyor, New York seyahatimin nasıl olacağını düşlüyordum:) Yani, tetikleyen neyse artık o bir tetikleyen değildi. Amigdalam artık Göztepe'de parkta gezindiğimi düşünüyordu, beni koruması gereken bir tehlike yoktu;)

Ve işin bonusu; sizi motive etmesine karar verdiğiniz objeyi de özenerek seçin çünkü ben bu egzersizi uygulamaya başladıktan yaklaşık 1 yıl sonra New York'ta hayallerimin ötesinde bir tatil yaşadım:)

Adımları hatırlayalım;

1-Fark etmek

2-Not etmek ve kontrolü ele almaya karar vermek

3-Uyaranla her karşılaştığında, seçtiğin başka bir objeye bakarak onun verdiği hisse girmek

Peki sizin var mı böyle durumlar için bir yönteminiz?

Lütfen yorumlarınızı aşağıdan paylaşın:)

Enerjimizin kontrolünü elimize aldığımız, daha çok gülümsediğimiz ve mucizelerle dolu bir hafta olsun!

Daha az kork, Daha çok SEV ve Daha fazla İZİN VER❤️

Sat Nam,

Sevil 

Dünyayı Nasıl Değiştirebilirim?

Martin Luther King, Jr. 'in bir sözüyle başlamak istiyorum bu hafta: 

"Karanlık karanlığı kovamaz, sadece ışık bunu yapabilir.

Nefret nefreti kovamaz, sadece sevgi bunu yapabilir."

Bazen dünyayı kurtarmak, daha iyi bir yer haline getirmek istemiyor musun sen de?

Daha mutlu, daha keyifli, daha huzurlu ve barış içinde yaşamak?

Sonra umutsuzluğa kapılıyor musun bazen, "Tek başıma ben ne yapabilirim ki?" diyor musun?

Peki, Dünyayı değiştirebileceğini bilsen nasıl hissederdin?

        Yaşamak daha bir anlamlı gelir miydi?

        Sabahları yataktan kalkarken daha da keyifli, enerjik hisseder miydin?

Eğer "evet" dediysen yukarıdakilere, o zaman güzel haber: "Evet, kurtarabilirsin!":)

Nasıl mı???

.........

Kanada doğumlu oyuncu (biz ona kısaca M diyelim) devam eden popüler dizisi sırasında bir film için görüşmeye gider. Yapımcının (X diyelim) tam da istediği oyuncudur! Fakat dizinin yapımcısı (Y olsun) oyuncuya izin vermez, çünkü dizinin diğer önemli karakteri doğum iznindedir. Başrol oyuncusunu değiştirmek şu anda diziyi büyük riske sokar diye düşünmektedir.

M, onu çok heyecanlandıran film projesine maalesef katılamayacaktır. :((

X mecburen başka bir oyuncu ile anlaşır ve filmin çekimlerine başlanır. Fakat X, bu oyuncuyla yapılan çekimlerden memnun değildir, bu nedenle tekrar Y ile görüşür. Kadın başrol oyuncusunun doğum izninden dönmesi üzerine konuya biraz daha sıcak bakmaya başlayan Y , oyuncuya bir şartla izin verir. "Saat sabah 10, akşam 6 arası dizide olacaksın, sonrasında film setinde çalışabilirsin".

M çok mutludur! Hem dizi, hem de film çekimlerine eş zamanlı olarak devam eder.

Başrol oyuncusunun saat akşam 6 dan sonra aralarına katılabildiği film çekimleri 8 hafta sürer ve bizler için en önemli seri filmlerden birinin ilk parçası olur  "Geleceğe Dönüş"!

Evet, yukarıda hikayesini okuduğunuz kişi Michael J. Fox! Geleceğe Dönüş filmlerinin Marty'si!

Kariyerinin zirvesindeyken 1991'de yakalandığı Parkinson hastalığını 7 yıl boyunca reddeden, alkolik olan; daha sonra vakıf kuran, içkiyi bırakan ve bugün Parkinson hastalığı ile mücadale eden kişilerin en büyük savunucularından/destekçilerinden biri olan Michael J. Fox!

Kurduğu vakıf sayesinde bu hastalıkla mücadale için ciddi fon desteği sağlayan ve insanlara umut olan Michael J. Fox!

24 yaşında bir dizi oyuncusuyken hayatınızın dönüm noktası olacağını düşündüğünüz bir başrol size teklif ediliyor, daha sonra oynayamacağınızı öğreniyorsunuz, ve dönüp dolaşıp o başrol yine sizin oluyor.

Milyonlar sizi tanıyor, artık dünyaca tanınan bir yıldızsınız.

Ve 7 yıl boyunca reddettiğiniz, sizi alkole bağımlı hale getiren rahatsızlığınızı kabul edip, onunla mücadaleye kendinizi adayarak binlerce insana ilham ve çözüm oluyorsunuz!

Hepimiz oyuncu olarak milyonlara dokunmayacağız belki fakat hepimiz bir topluluğun içindeyiz.

Ailemiz, arkadaşlarımız, üyesi olduğumuz topluluklar, iş arkadaşlarımız, hatta twitter, instagram ve facebook üzerinde oluşan çevremiz, websitelerimiz...

Hepimiz bir bütünün parçasıyız!

"Tek başıma dünyayı mı kurtaracağım?"

"Evet, neden olmasın?" :)

Bazen çok ulvileştiriyoruz kavramları. 

"Amacım ne?"

"Amacımı bulmaya adadım kendimi." gibi gibi... 

"Arıyorum, bulacağım, ne yapmam gerektiğini bulacağım" diyorsun ya...

Belki bu sana yardımcı olur:

"Mutlu olarak, sevgi dolu olarak, hayatı eğlenerek yaşayarak, yardım ederek, ilham olarak, destek vererek, yaşadığın sıkıntıları çözerken bunun sadece senin sıkıntın olmadığını, sen çözdükçe ve iyileştikçe etrafına da ışık olduğunu bilerek" yaşamaya ne dersin? 

Nerede hangi ortamda olduğunun önemi yok. Öğretmen olman, sigortacı olman, bankacı olman, ev hanımı olman, patron olman veya yaşam koçu olman birşey değiştirmez!

Hepimiz ne yapıyorsak yaptığımız şeyi bizi ifade edecek şekilde yaptığımız, hepimiz en mutlu versiyonlarımızı yaşadığımız ve neşemizle, sevgimizle birbirimize destek olduğumuz sürece amacımızı yaşıyoruz!

Büyürken birbirimizden ayrılıyoruz, "birisinden" daha güzel olmak, "birisinden" daha başarılı olmak, "birisinden" daha akıllı olmak, bizi "daha mutlu" yapacak sanıyoruz. Fakat bu sadece bizi daha fazla "yalnızlığa", daha fazla "ayrılığa" götürüyor.

Biz birarada yaşamak üzere programlanmışız! 

Bu nedenle birlikte yaşadıkça daha çok "varoluyoruz!"

Hepimiz bir bütünün parçalarıyız ve hepimiz birbirimizi etkiliyoruz! Sen fark etsen de, etmesen de!

İşte bu yüzden hepimiz dünyayı kurtarabiliriz ve işte bu yüzden bu hepimizin sorumluluğu! Tek bir ödevimiz var: MUTLU OLMAK!

Düşünsene, sen mutlu çevren mutlu çevrenin çevresi mutlu... 

Bunu beraber yapacağız! Kimlere ilham olabileceğini, kimlere ışıltınla rehberlik edeceğini bilemezsin!

     Senden etkilenen biri belki nelerin başarılabileceğini düşünecek ve kanserle mücadalede çığır açacak?

     Veya o bir kişi sadece...

     Sadece...

     Senden ilham alarak hayata daha "güvenli" daha "sevgi dolu" daha "korkusuz" bakmaya başlayacak! 

"Şu an itibariyle mutlu olmayı seçerek, 

Şu an itibariyle yapmak istediklerimizi "neden yapamayacağımızı" söyleyen hikayeleri dinlemek yerine, "nasıl yapabileceğimize" odaklanarak, 

Şu an itibariyle "ışıldamaya" ve ışığımız ile daha fazla insana alan tutmaya karar vererek" gel beraber daha güzel bir dünya yaratalım:)

Işıldamaya izin verdiğimiz, daha çok gülümsediğimiz ve ışığımızı daha çok kişiyle paylaştığımız bir hafta olsun!

"Ellerinin titremesi" nden "konuşma zorluğu"na önünde bir sürü mazeret varken, Parkinson araştırmaları için düzenlenen baloda sahneye çıkan ve bizleri Geleceğe Dönüş filminin mezuniyet balosu anına götüren Michael J. Fox'u izlemeye ne dersiniz?

Ne zaman izlesem "pes etmemek" ne demektir tekrar öğreniyorum, gözlerim dolarken...

Coldplay'den Chris Martin ve Michael J. Fox'dan: Johnny B. Goode

"Hayata tutunmak", "pes etmemek" ve "yaşamak"

İzleyin ve lütfen ilham olacağını düşündüklerinizle paylaşın,

Bu haftanın egzersizi; ne zaman birşeyleri yapamayacağınızdan birşeylerin olmayacağından korkarsanız kendinize aşağıdaki sözü hatırlatın:

"The presence of fear is a sure sign that you are trusting in your own strength." (A Course in Miracles)                       "Korku sadece kendi gücüne dayandığının kesin göstergesidir" 

"There is nothing to fear about."

                                        "Korkacak birşey yok."

Daha az kork, Daha çok SEV ve Daha fazla İZİN VER❤️

Sat Nam,

Sevil

Nasıl aksiyon almalı?

"Aksiyonla çözmeye çalışmak" ile "İsteyip, akışın getirdiği aksiyonu almak" arasındaki ince çizgi nedir?

Bir tanesinde ego zihnimizle süreci yönetmeye çalışır, bir tanesinde akışın içerisinde zevk alarak hamle yapar ve heyecanla bekleriz;)

Nasıl mı?

Yeni kurduğum iş, evden çalışma, burada bir ev sorumluluğu ve ilişkim! Birine odaklanıp diğerini ihmal eder miyim stresi,  iş hayatı, aile, ilişki dengesi ...

Bu konu üzerine  biraz düşünmüş, kafam karışmıştı.

Acaba akşam vakti de çalışsam mı?

Şimdi dışarıda gezip tozarken websitemle mi ilgilenseydim?

Acaba başlarda biraz işe daha fazla odaklanmalı mı?

Bu normal mi? Ya da olmamalı mı?

Peki bu işkadını halimiz ilişkide neleri zorlaştırıyor veya kolaylaştırıyor?

İlişki ve iş dengesini kurmak bir tek kadınları mı zorluyor?

.........

Böyle sorularla kafam karışmıştı, birşeylerin dengeli gitmediğini hissediyordum, çünkü yaptığım şeyde yani "anda" kalamıyor, websitemle çalışırken de Koray'la beraber dizi izlerken de kendimi veremiyordum.

2. çakrada tıkanıklık vardır dedim "yoga yaptım",

Elimdeki bazı kitapların sayfalarını çevirmeye başladım...

Ama olmuyordu... Hatta bu zorlandığım şeyler artmaya başlamıştı. Bilirsiniz "birşey olsun istersiniz" ve bir sürü adım atmanıza rağmen, değişiklik yoktur veya daha da çözümsüz gelmeye başlamıştır.

İşte 2-3 haftanın sonunda bu noktada kendimi bulunca "Hatırladım!"

"Kendi gücüme dayanıyordum"

Bir sabah meditasyonum sırasında "Ben bu konuyu niye kendim halletmeye çalışıyorum" dedim.

Sonra bunu fark edince  şunu sordum "ne istiyorsun?" 

Yani aksiyon adımlarıyla birşeyleri çözmek yerine, önce sonucu bul!

"Denge" ve "Daha eğlenceli yaşamak"

Sorumu sordum: "Dengeli hissetmemin, zevk almamın önünde beni tıkayan şeyler var. Bunu çözmem için ne yapabilirim? Bunu çözmekte bana yardım eder misin?" diye Evrene/Tanrıya bıraktım sorumu...

O andan itibaren rahattım. Güveniyordum çünkü çözüleceğine. Nasılki her an nefes alıp vermeyi kontrol etmeme gerek yoktuysa, bunu da kontol etmeme gerek yoktu. Yapmam gereken tek şey bana düşen kısımları yapmaktı; dalış tüpsüz suya atlamamak gibi:)

Niyetimi bıraktıktan galiba 1 hafta sonraydı; Gabby'nin  mailinde Marianne Wiiliamson'ın bir eğitiminin bilgilerini gördüm. 

The Aphrodite Training!

Eğitim temel olarak "Güç ve Hassasiyet, Eril ve Dişil, İş ve İlişki" dengesi üzerine bir eğitim. Kadın, Tanrıça ve Sevgilinin bir noktada birleşmesi;)

Ve o anda "evet bu!" dedim.

Eğitimin içeriğine bile detaylı bakmamıştım, sadece beklediğim işaretin bu olduğunu biliyordum. (Ic sesi takip etme-intuition- :) )

Eğitim live olarak California'daydı, Livestream olduğunu gördüm, süper!

Sonra da dolu dolu 2.5 gün eğitim:) Ve tek kelimeyle söyleyebileceğim "Müthişti!"

"Dönüm Noktaları"mdan birini daha yaşadım. 

Bu arada bir bonusu daha olmuştu eğitimin, burs da almıştım:)  

" Önce kendimi şifalandırmak, sonra etrafımdaki kadınları şifalandırmak adına çok iyi geleceğine inandığımı" söylemiştim Marianne'ın ekibine. 

Öyle de oldu:)

Ben çözüm için yol istedim, eğitim çıktı karşıma. Üzerime düşeni yaptım, kayıt oldum, eğitime katıldım ve istediğim "mucize"nin tadını çıkarttım:)

İşte bu hikaye;

<Aksiyonla çözmeye çalıştığım konuyu Evrene/Tanrıya bırakmamın ve ondan gelen işareti takip edip adımlarımı atarak nasıl mucize yaşadığımın hikayesi>

Ve biliyorsun,

Ben yaptıysam SEN de yaparsın!

-Önce dile, iste, isteğinde netleş, korkularınla değil, sevginle hareket et! ("Denge" istemem)

-İşaretleri bekle, isteğin gerçekleşmiş gibi hissetmeye başla, eğlenerek yaşa, aradığın cevap o anda karşına çıkabilirmiş gibi yaklaş hayata. İzin ver duymaya! (O maili açmam, eğitimi görünce merak edip okumam)

-Önüne gelen fırsatları değerlendir, hareket et, insan olarak bu dunyaya gelmenin bir sebebi var, yaşa, adım at!  (Eğitimi incele, ona kayıt olmaya karar ver,  gelen fırsatı değerlendir, haa tabi bir de eğitime güzel güzel katıl; çünkü DENGE istedim diyince YUKARIDAN DENGE pat diye inmiyor:) Zevk alarak, yolculuğun tadını çıkar )

"Yorgunum" "Deniyorum deniyorum olmuyor" "Yapamıyorum" u sık kullanıyorsan, bu hikayeyi bir kere daha oku...

Ne yapmamız gerektiğinin adımları bazen kütüphaneden düşen kitapta, bazen bir arkadaşımızın kurduğu cümlede, bazen gelen mailde, bazen izlediğimiz filmde saklı!

Bu arada, meditasyon yapmanın güzelliği, bazen direkt meditasyon sırasında da fark edebiliyoruz "ne yapmamız" gerektiğini!

Yeterki biz duymaya ve üzerimize düşeni yapmaya hazır olalım!

İsteğinizde netleştiğiniz ve önünüze gelen aksiyonu değerlendirip adım attığınız mucizelerle dolu bir hafta olsun!

Daha az kork, Daha çok SEV ve Daha fazla İZİN VER❤️

Sat Nam,

Sevil

Neden hep "başa dönüyorum?"

Sorduğunuz oldu mu bu soruyu hiç kendinize? Birşeye karar verip yola çıktığınız ama sonra farkında olmadan kendinizi tekrar eski yerinizde bulduğunuz.

-Rejim yapmak gibi

-"Bu sefer biriktireceğim" demenize rağmen, para harcamanız gibi

-Farklı davranmayı planlayıp yine eskisi gibi davrandığınızı fark ettiğiniz zamanlar gibi.

Yıl 1990 veya 1991, ilkokul 2. sınıfa gidiyorum. Ankara'da 13 katlı bir binanın 9.katında oturuyoruz. Bir haftasonu aynı binadaki 1. kata taşınmıştık. 

O zamanlar sabahçı-öğlenci uygulaması vardı, sabahçıyım:) Öğle saatlerinde geldim. Bir de baktım ki asansörlerde ışık yok, elektrikler kesik:( Tabi şimdiki gibi değil, jeneratör olsun; beklerdik asansör gelsin diye. Galiba bir 3-5 dakika kadar bekledim sonra da yürümeye karar verdim. Küçücük bir kız, 8 yaşlarında, sırtında kendisinden büyük çantası. Ara katlarda dura dura, 9 katı çıktım. Sonra eve gittim kapıyı çalıyorum çalıyorum ses yok?.....

Ve o anda hatırladım... Biz 1.kata taşınmıştık:)....

Bu arada elektrikler hala gelmemişti ve ben 8 katı inip yeni evimize ulaşabilmiştim:)

Bu hikayeyi okurken ne dediniz bana? "Saf", "Beceriksiz", "Ayy nasıl unutursun?", "Olacak şey mi bu?" vs gibi kızdınız mı, yoksa "Yaa yazık ya, unutmuş" veya "Yaa tabi taşındıktan sonraki ilk günüymüş, neyse artık unutmaz" mı dediniz, veya bunlara benzer cümleler;)

Peki neden kendinize gelince daha acımasız oluyorsunuz? Ne farkınız var o küçük kızdan? Hatta onun alışkanlığı 1-2 senelik alışkanlıkken, siz 3-5-10 belki 20 yıldır sürdürdüğünüz alışkanlık bir anda değişmeyince niye bu kadar gaddar oluyorsunuz? :)

Pazartesi başlamayı planladığımız diyeti öğleninde bozduğumuzda, spor salonuna yazılıp 1 senelik ücreti verip sonra gitmediğimizde veya biriyle flört ederken bu sefer farklı davranacağım dememize rağmen yine aynı tepkileri verdiğimizde ...

Niye kızıyoruz kendimize?...

Çünkü ego zihnimiz bizi "değişemeyeceğimize, aynı yerde kalacağımıza, bu döngüden çıkamayacağımıza" inandırmak ister.

Psikopat olduğu için yapmaz bunu, yeni durum hakkında bilgisi olmadığı için ve mevcudu korumaya çalıştığı için yapar. O nedenle vizyonlama tarzı egzersizler işimize yarar, çünkü alışık olduğumuz birşeyi seçmemiz daha kolaydır. Tıpkı benim 9. kata çıkmam gibi:)

Birşeyleri fark ediyoruz, değiştirmek istiyoruz ve bizim için daha iyisi olduğu düşündüğümüz şeyi seçiyoruz. Sonra ne oluyor? 

a) Gerçekleşene kadar devam ediyoruz

b) Olmuyor diyoruz

Bütün hikaye a da kalmak onda hepimiz hemfikiriz, fakat benim asıl üzerine konuşmak istediğim, "olmadı" dediğimiz durumlar ve oradaki "pes etme" hikayemiz. Fakat aslında bu döngüye bir başlık daha eklenmeli:

a) Gerçekleşene kadar devam ediyoruz

b) Olmuyor  b+) Tekrar deniyoruz 

İlişki istiyoruz. Sevgi dolu, birbirini besleyen güzel bir ilişkimiz olsun diye koyuyoruz niyetimizi. Sonra cesaretimizi de topladıysak izin veriyoruz kendimize. Flört ediyoruz ve başlıyoruz ilişkiye. Baştan vermişiz kendimize sözü "Bu sefer eskisi gibi davranmayacağım. Sert olmayacağım, kıskanmayacağım, dırdır etmeyeceğim". Ama sonra bir de bakıyoruz, hooooop eskisine benzer senaryoyla bu ilişkimize de uzaktan el sallıyoruz.

Hemen sonrasında kendimize kızgınlık başlıyor, 

"yine olmadı"

"ben talihsizim"

"herkes nasıl yürütüyor ben yürütemiyorum"

"..................................................................." (siz doldurun)

Kızgınlığın olduğu yerde korku var, korkunun olduğu yerde SEVGİ yok. Bunu yaptığımız anda kendimizden gerçek benliğimizden uzaklaşıyoruz...Ve işte orada pes ediyoruz... Sevginin olduğu yerde enerji var, deneme isteği var, güven var...

O yüzden, şimdi silkelenme zamanı, istediğiniz fakat sırf daha önce başaramadınız diye vazgeçtiğiniz o konuyu alın gündeminize ve bugün kendinize bu konuda "değişim" kararını hediye edin! ;)

1) En önemli şey: "KENDİMİZE YUMUŞAK OLMAK!"

Tıpkı yukarıdaki küçük kıza nasıl şefkat gösterebiliyorsak, kendi tepkilerimizin de arka tarafta bir sebebi olduğunu kabul ederek başlayacağız öncelikle. Düşüncelerimizin davranışımıza dönmesine fırsat tanıyacağız. Daha önce başaramamış olmak sadece "daha önce başaramadığınızı" gösterir, geleceği "projekte etmez!" ve "sizin kim olduğunuzu göstermez"! Öncelikle burada yumuşak bir alana geçeceğiz, çünkü stresle ve "daha önceki deneyimi geleceğe yansıtma" ile başlarsak amigdala uyarılacak, fight or flight (savaş veya kaç) stres durumuna gireceğiz ve o anda bilinçaltımızın tek derdi bizi "korumak" olduğu için, değişim/yenilik gündemine giremeyecek!

Peki kendimize nasıl yumuşak olabiliriz;

-Meditasyon: Bir hafta boyunca kendinizi test edin, her sabah güne 5-10 dakika meditasyonla (uzun derin nefes alın, gözler kapalı) başlayın. Bu bedeninize ve bilinçaltınıza güvende olduğu mesajını verecek, böylelikle sizi destekleyecek. Daha sonra bunu 21 güne hatta 40 güne çıkarabilirsiniz. 

-EFT tekniğini biliyorsanız daha önce kullandıysanız kendinizi affetme için, işinize yarayacaktır. ;)

-Bırakmak: Kendinize sessiz bir ortamda 10 dakika verin. Ve bu daha önce yapamadığınıza dair kızgınlığınızı ve deneyiminizi yazın. Sonra gözlerinizi kapatın, "Bu geçmiş, ve ben şu anda kendimi affediyorum... Bu kızgınlığımı da bırakıyorum, artık ihtiyacım yok" diyerek, sanki içinizden o kızgınlık gitmiş gibi görün... Ve o boşluğu sevgiyle doldurun... Ve tabiki çoook teşekkür edin...

2) Evet artık başlamaya hazırsınız, şimdi pratik zamanı. 

Napoleon Hill: “Bilinçaltımız neyi kabul edip inanıyorsa, onu gerçekleştirebilir.”

Sıra bilinçaltımıza kabul ettirmekte. Bir nöronun yeni bağlantı kurabilme süresi 21 gündür,bu nedenle en az 21 gün aynı davranışı tekrarlamak çok önemlidir yani "tutarlılık"!

Mahatma Gandi'nin dediği gibi

“.....Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür…

Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür…

Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür…Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür…"

3) Yolculuktan zevk almak:

Bunu asla unutmayalım! Çünkü ne yapıyorsak aslında arka tarafta "mutlu" olmayı istemiyor muyuz?

Peki nasıl oluyor da, sonuç bizi mutlu edecek diye düşünürken yolculuk "işkence" gibi geliyor ;)

Tadını çıkarın, eğer size keyif vermiyorsa aksiyon adımlarınıza dikkat edin; onlar sizi gerçekten hedefinize ulaştıracak adımlara mı benziyor?

Başkalarının dediği değil, sizin aksiyon adımlarınız olsun;)

Bu arada, "oleyyyy amannn amannn ne kadar mutluyum" demiyor olabilirsiniz, zorlanıyor olabilirsiniz fakat sonunda hissettiğiniz bir keyif vardır, tıpkı spordan sonra kasların ağrıması gibi;) Veya korkabilir, stresli hissedebilir, "acaba işe yarıyor mu?" diye de hissedebilirsiniz, ama sonuçta yaptığınız şeye bakınca içinizde bir rahatlık, keyif ve huzur var ise doğru yoldasınız.

Unutmayın, düşünceleriniz ve sorgulamalarınız gerçek sizin sadece %10'u; ama içsel rehberiniz size duygularınız aracılığı ile "gerçeği" gösteriyor;)

Tanık olmaya ne dersin?

"Ne verirsek onu alıyoruz"

Biraz iddialı bir cümle değil mi?

Eminim şu anda bana katılmadığınız örnekler geliyordur aklınıza.

Gelmeli de;)

The secret i ilk okuduğumda ve "benzer benzeri çeker" kuralını anlama dönemlerimde beni en çok arada bırakan şeylerden biriydi. :)) Karşı tarafın hareketini kontrol etme düşüncesiyle (kötü niyetli olmak zorunda değil) ben birşey yapayım ki, karşı da bana benzerini yapsın diye düşünüyordum.

"Ben sözümde durdum o niye durmuyor?"

"Ben açık oluyorum, o niye yalan söylüyor?"

"Ben paraya o kadar değer vermeye de başladım, para niye gidiyor?"

"Ben ilgi göstersem, o da bana ilgi göstermeliydi hani?"

"Ben iletisim kuruyorum, o niye kurmuyor

gibi gibi cümleler kuruyordum.

"Benzer benzeri çeker/Ne verirsek onu alırız"!

Evet çok doğru, ama eklemeye ihtiyaç var "benzer frekans benzeri çeker" yani "Enerji olarak ne yayıyorsak o geri döner"!

Yani ben buram buram "bana yalan söylerler mi acaba?" diye düşünüp bu korkuyu yayıyorsam istediğim kadar her cümlem "doğru" olsun, yine karşılaşacağım "yalan" olacaktır.

Sen "kim" olursan ona gore cekersin, "yaptiklarina" gore degil ;)

Kendimce şunu düşündüğümü net hatırlıyorum "ben etrafıma açık olayım, onlar da öyle olsun ki, sahte arkadaşlıklar olmasın"... O yüzden de dürüst yaklaşırdım. Ama sonra saçma sapan olaylar yaşadığımda, iş arkadaşımın hareketini anlayamayıp ağladığımda, kendime kızardım... Nerede yanlış yaptım diye... Aslında konu yanlış yapmam değildi... Konu korkumu yani arka plan frekansımı fark edememiş olmamdi!

Konuyu anladınız;)

İşte bu yüzden düşüncelerimiz, bilincalti cümlelerimiz çok önemli! Frekansımızı belirleyen, secimlerimizi yöneten onlar. 

İşte bu yüzden "farkındalık"! 

İşte bu yüzden hayat "kitaplardan, websitelerden veya evde oturup yazıp çizdiklerimizden" öğrenilmiyor, yaşanmıyor! ;)

Çünkü "nerede durduğumuzu" anlamamızın en iyi yolu, yaşamak yani deneyimlemek ve hayatın içinde kendimizi gözlemlemek. Kendimize tanık olmak. Bizi yolumuzda destekleyenlerden bize bunları göstermesi için yardım istemek;) 

-"Hayatı erteliyor muyum?" O zaman istediklerimin bana dakikasında gelmesini bekleyip sonra gelmediği için Evrene kızmalı mıyım?

-Peki, dışarıda bir kahve içmeye kendime izin vermeyip sonra da "bereketliyim, ben herşeye değerim" olumlama cümleleri neden yaramıyor diye sorgulamalı mıyım?

"Tanık olmak" yani hayatı yaşarken neler yaptığına, aklından neler geçtiğine ve ağzından çıkan cümlelere bakmak en büyük "farkındalık" adımı. Biraz derine inmeye izin vermek gerekli sadece.

Düşüncelere dalıp, "Yaaa bu niye böyle oluyor" diye başlayıp karma karışık yerlerden çıkmaya, karıştırmaya gerek yok, olayın içine girmeden, dışarıdan bakarak ne yaşadığına nerede tıkandığına bak, o sana gösterecek.

Diğer türlü, kime karşı mücadele? Kendimize mi? Zihin Zihine karşı? 

Basitlik basitlik ve basitlik...

Kolay Zor sıfatlarına ihtiyaç yok, sadece "basit" çünkü gözlem yapmak ve not almak yeterli, "farkındalık adımı" için.

Örneğin hedeflerinizden birini seçin şimdi, "para" olsun konu.

Bir hafta boyunca gözlem yapın.

-Para konusu geçtiğinde ne cümleler çıkıyor ağzınızdan?

-Arkadaşınız almayı düşündüğü evden bahsettiğinde ne geçti aklınızdan?

-Yeni iş kurmayı düşünen bir arkadaşınızın konusu geçtiğinde kendinizi "ya riskli valla" veya "tabi aileden destekli" gibi yorumlarda bulunuyor musunuz?

Veya konumuz ilişki olsun.

-Kız arkadaşlarınızla bir aradayken, aranızda olmayan arkadaşınız için "ya o da işte bir sevgili buldu, unuttu bizi, kızlar niye hep böyle yapar" mı dediniz, veya

-Meditasyona vakit bulamadığından dert yanan arkadaşınıza, "ya işte yalnız yaşamanın da faydaları, zamanımı ben yönetiyorum" mu dediniz. (ya da demediniz ama itiraf edin, aklınızdan geçti;) ) veya

-Yaa bu saatten sonra da nasıl buldu yaa, kesin adamda bir sorun vardır? diye geldi aklınıza...

Peki, 

Bir hafta boyunca sadece "gözlemci" olmaya ne dersiniz? Kağıt kalem hazır olsun;)

Size hizmet etmeyecek cepheye askerlerinizi yığmak yerine, stratejik hedefinize doğru yol almaya, hazır mısınız? :)

Bunun en güzel örneğini buraya ilk geldiğim zamanlarda yaşamıştım.

Bana en iyi gelecek eğitimi arıyordum, ama öyle böyle değil:) yaklaşık 2 hafta deli gibi heryere baktığımı hatırlıyorum:) Ve itiraf edeyim süreç zevk vermiyordu, aslında bişey hizalı gitmiyordu. Çünkü eğlenmiyordum, keyifli hissetmiyordum;) Ve akmıyordu birşeyler, o zaman zamanı durdurma anı gelmişti, "tanık olma".

-Fark ettim ki, "bırakmıyordum"! Aslında ne istediğimi biliyor fakat "onu oldurmaya" çalışıyordum. Arka plandaki enerjim "ya olmazsa", "benim" yapmam lazım, "ya bulamazsam"...  

Hatırla: "Ne yaptığın değil, nasıl enerjiyle yaptığın" önemli

Bu farkındalıkları ya bu dediğim şekillerde "tanık olma yöntemi ile" kendime dışarıdan baktığımda veya "meditasyon" sırasında keşfedebiliyorum. Çünkü Einstein'ın dediği gibi "No problem can be solved from the same level of consciousness that created it" yani "Hiçbir problem onu yaratan aynı bilinç seviyesinde çözülemez". 

Eeee tamam fark ettim, sonrası ne dediğinizde de, yukarıdaki örnekten devam edeyim, durumu anlamıştım, çünkü istediğim kadar vizyonlama da yapsam, istesem de "doğru eğitimi bulamama" korkum vardı. Ve bu korku olduğu sürece kararlarıma güvenemeyecek, kararsızlık frekansımın devam edeceği şeyleri yaşamaya devam edecektim.

Önce bu korkumu serbest bıraktım.

Sonra, cevabın ne olacağına karışmadan "nasıl bir eğitim" istediğimi çıkarttım. Sonra sordum içime "peki bu hangi eğitim?" o da bana cevabı verdi, demek ki aslında bilinçaltım biliyordu. Bu arada bilmeyedebilirdi, ama ne aradığımı bildiği için önüme çıktığında emin olun bana "bu o" derdi;) Sonrasında da ben bu kararı verdikten maksimum 1 hafta sonra o eğitim açıldı ve ben o eğitime katıldım.

Adımları hatırlayalım;

-Tanık olma -"yapma, oldurma enerijm"

--Karar verme -nasıl bir Sevil olmak istediğimi seçme, "Evrene/Tanrıya güvenen, en iyi seçimi yapacağına inanan"

---Aksiyon alma/Üzerine düşeni yapma -"Önümdeki blokajı gördüm, korkumu bıraktım ve nasıl bir eğitim istediğimde netleştim"

İşte benim aksiyon adımlarım;)

"Oldurma enerjisinde" olduğunuzun veya diğer tabirle "enerjinizin hedefinizle hizalı olmadığının" şu örnekle de fark edebilirsiniz:

Nasıl bir enerjiyle egzersiz yapıyorsunuz? Onu yaparken dönüştüğünüzü hissederek mi, yoksa ben bunu yapayım da Evren bana şunu yapsın diye mi?

"ben kendimi adadım, 40 gün bunu yapacağım ve kendimi dönüştüreceğim" diyorsan tabiki devam et. 

Aradaki ince çizginin farkında ol;)

Sen önce "o enerji" olmayı seç, aksiyonlar seni nörolojik olarak oraya taşısın;)

Unutmayın, şu anda nerede olduğunuz sadece "şu anı" gösterir ve şu an nerede olduğunuzu fark ettiğinizde hedefinize doğru en kestirme ve tercih ettiğiniz taşıma araçlarıyla gitmek için rotayı çizebilirsiniz.

Evreni ve etrafınızdaki herşeyi kontrol etmeye çalışmayın. Bize düşen bize keyif veren hamlelerle devam etmek. Bize iyi geldiğini düşündüğümüz güzergahı seçmek. 

Sen kendi enerjine ve kendini ışıldatmaya odaklan;) Çünkü tek yönetebileceğin o ve güzel haber o enerji senin dünyanı yönetiyor!